Top-ads

Dünya

Gündem

The Latest

Dünyada yapılan araştırmalara göre para belli bir seviyeye kadar mutluluk getiriyor. 

Araştırmalara göre rakamlar ülkeden ülkeye değişse de kişi başı 10 bin-20 bin dolar gelir eşiğinden sonra elde edilecek daha fazla gelir ek mutluluk getirmiyor. Mutluluk ekonomisi üzerine araştırmalar yapan Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi Doç.Dr. Devrim Dumludağ ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim elemanı Dr. Özge Gökdemir bu yüzden ülkelerin büyüme odaklı politikalardan mutluluk odaklı politikalara geçişin gündeme geleceğini belirtiyor. Özellikle yeterince büyüyen ve refaha ulaşan ülkelerde yakın gelecekte gelir artışı odaklı yerine mutluluk artışı politikaları gündeme gelebilir.

Özellikle 20. Yüzyılda ekonomi biliminde ve politikalarında ekonomik büyüme, milli gelir, kişi başına milli gelir gibi kavramlar öncelikler arasında üst sıralarda yer alıyordu. Ancak son yıllarda ekonomi biliminin ve politika üreticilerin ilgi alanına özellikle milli geliri yüksek ülkelerde yeni bir kavram girmeye başladı: Mutluluk.

Ekonomi bilimi mutluluğu çok çeşitli kriterlerle ölçmeye çalışırken milli gelir sıralamalarının yanı sıra yaşam memnuniyeti sıralaması da önem kazandı. 2003 yılından itibaren Avrupa Birliği mutluluğu refah göstergesi arasında saymaya başlarken, 2000’li yıllarda Dünya Mutluluk Veritabanı da oluşturuldu. 2010 yılında Türkiye yaşam memnuniyeti ortalaması 10 üzerinden 5.7 olmuştu. En mutlu ülke ise Katar oldu.

Fazla para mutluluk getirmiyor

SERVET ARTTIKÇA MUTLULUK SABİTLEŞİYOR

Yaşam memnuniyeti ve mutluluk göstergeleri henüz Türkiye’de yeterince ilgi toplayamasa da Türkiye’de milli gelir artışı ile birlikte daha çok önem kazanmaya başlayacak. Artık daha çok insan zenginleşirken “ben mutlu muyum” diye sormaya başlıyor. En çok sorulan sorulardan biri de “para mutluluk getiriyor mu” oluyor.
Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi Doç.Dr. Devrim Dumludağ bu soruya cevabın hem evet hem de hayır olduğunu belirtiyor. Devrim Dumludağ “Evet, çünkü belli bir yılı temel aldığınızda gelişmiş ülkelerde yaşayan insanların gelişmekte olan ülkelerde yaşayanlara göre ortalama daha yüksek mutluluk skorları verdiğini görüyoruz. Aynı zamanda herhangi bir toplumda zenginlerin mutluluk ortalaması yoksullara göre daha yüksek çıkıyor” dedi. Herhangi bir insanın bu noktada “para mutluluk üzerinde belirleyicidir” hükmüne kapılabileceğini belirten Dumludağ “burada hayır cevabı devreye giriyor. 1970’lerde Richard Easterlin ABD’den hareketle (ki ABD’de uygulanan General Social Survey 1970’lerin başından bu yana mutluluk sorusu içermektedir) kişi başı gelirdeki büyük artışa rağmen mutluluk düzeyinin artmadığını gösterdi. Yani bir başka deyişle, zenginleşme daha fazla mutluluğa neden olmuyor” diyor. Dumludağ araştırmacıların belli bir gelir eşiğinin aşıldığı toplumlarda gelirdeki artışın ek mutluluk yaratmadığını ortaya koyduğunu söylerken bu eşiğin rakamlar değişse de 10 bin-20 bin dolar kişi başı gelir arasında olduğunu söylüyor.. Dumludağ “İngiltere, Fransa, Hollanda ve Japonya gibi ülkelerde neredeyse son 30-40 yıldır mutluluk ortalaması sabit bir seyir izliyor, hatta Japonya’da hafif de olsa azalma eğiliminde. Oysa biliyoruz ki, son otuz yıldır bu ülkelerde kişi başı gelir önemli ölçüde arttı”diye konuşuyor.

KENDİMİZİ BİZDEN DAHA ÇOK ZENGİN OLANLARLA KIYASLIYORUZ

Bu noktada iktisatta nispi gelir hipotezi devreye giriyor. Nispi gelir hipotezi gelir artışının daha fazla mutluluk getirmemesini tercihlerin birbirine bağımlı olmasına, diğer bireylerle karşılaştırma yapmaya ve bireyin kendi geçmişi, gelecekle ilgili beklentilerine bağlıyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim elemanı Dr. Özge Gökdemir “insanlar sadece kendi kazandıklarıyla veya harcadıkları ile tatmin olmazlar, aynı zamanda başkalarının ne kadar kazandığına ve ne tükettiğine de bakarlar, yani kendilerini diğerleri ile karşılaştırırılar ve bu karşılaştırmalar da mutluluklarını etkiler” diyor ve ekliyor: “İşte nispi gelir hipotezi yukarı doğru karşılaştırmaların (kendi durumundan daha iyi durumda olanlarla yapılan karşılaştırma) kişinin mutluluğunu olumsuz etkilediğini söylerken, aşağı doğru karşılaştırmaların (kendi durumundan daha kötü durumda olanlar ile karşılaştırma) ise mutluluğa olumlu etki yapmadığını vurgular.”

Araştırmalar ise kendimizden daha iyi durumda olanlarla kendimizi karşılaştırmaya daha çok meyilli olduğumuzu gösteriyor. Devrim Dumludağ insanların kayıplara verdiği tepkinin kazançlara verdiğinden daha güçlü olduğunu vurgularken aslında mutsuzluğa meyilli olduğumuzu da ortaya koyuyor. Bu da belli bir gelir artışından sonra mutluluğun artmadan paralel bir çizgide gelişmesine yol açıyor.

BÜYÜME YERİNE MUTLULUK ODAKLI POLİTİKALARA HAZIR OLUN

Ekonomi biliminde kabul edilen bu bulguyu ülkelere de uyarlamak mümkün. Ekonomik büyümeyi bir numaralı hedef haline getiren ülkeler bunu başardıklarında bile ülkedeki mutluluk seviyesini artıramamaya başlıyor. Bu durumun iktisat politikalarının yeniden dizayn edilmesini ve büyüme odaklı politikalardan mutluluk odaklı politikalara geçişi gündeme getireceğini savunan Devrim Dumludağ “İktisat politikaları büyüme yerine gelir eşitsizliğini önlemeye yönelik politikalara ve buna yönelik vergi politikalarına mı odaklanmalıdır?” “Düşük gelirli insanların mutluluğunun artması için ne kadar gelir desteği gerekmektedir?”soruları büyük önem taşımaktadır” diyor.

MUTLULUĞUN SİHİRLİ FORMÜLÜ HENÜZ BULUNMADI

Peki mutluluğa götürecek politikalar nasıl dizayn edilmeli. Devrim Dumludağ bunun çok kolay olmadığını ve mutluluk üzerine yapılan çalışmaların artmasıyla birlikte politikaların ortaya çıkmaya başlayacağını belirtiyor: “Örneğin (gelirin mutluluğun önemli bir belirleyicisi olduğu varsayımında) zenginden yoksula yönelik para transferi yapıldığında yoksul bireyin mutluluk artışı, zengin bireyin mutluluk kaybından daha fazla olacaktır. Bir başka deyişle bir toplumda gelir dağılımı eşit oldukça mutluluk da o kadar yüksek olacaktır. Çünkü ek gelir artışı yoksul bireylere kıyasla zenginlere daha az getiri sağlamaktadır. Ancak nispi gelirin negatif dışsallık yarattığı durumlarda yüksek gelir sahiplerinin daha yüksek oranlı vergilendirilmesine piyasalardaki teşvik mekanizmasını olumsuz etkileyeceği düşüncesi ile sıcak bakılmamaktadır. Üstelik eşitliği sağlamaya yönelik vergi artışının ekonomideki toplam pastayı küçültücü etkiye neden olabileceği ve bunun da kalıcı durgunluğa yol açabileceği de şiddetle tartışılmaktadır. Ekonomik küçülmenin önüne geçmek için eşitlik öncesi vergi artışının durdurulması gerekebilir. Ayrıca kazançların kayıpları karşılayamadığı optimum vergi oranını ölçmek kolay değildir. Bir başka zorluk ise yoksulların ek kazancı ve zenginlerin kaybı ve bunun öznel iyi oluşa etkisini ölçmenin kolay olmamasıdır. Son olarak gelirin yeniden dağıtımına yönelik talepler uygun bir ortama ihtiyaç duymaktadır. Bu durumda uygun ekonomik koşullar ve kurumsal yapılar büyük önem kazanmaktadır. Eğer politik girişimciler ikna edilirse, politik kurumlar ve ekonomik kurumlar da bu tür talepleri karşılamaya yönelik bir değişim yoluna girebilir. Kurumsal iktisat çalısmaları bu açıdan büyük önem taşımaktadır. Yani gördüğünüz üzere henüz üzerinde genel kabul görmüş bir politika önerisi yok. Böyle bir politika önerisi için sanıyorum ki mutluluk alanında yapılan çalışmaların sayısında çok daha fazla bir artış gerekmektedir ki bizi iyimser kılan da hali hazırda literatürün hızla yükseliyor olması.”

'Çocukken çok yaramazdım yanlışlıkla evi yaktım'



Her hafta konuklarını sürpriz bir biçimde açıklayan, farklı konular hakkında samimi ve eğlenceli sohbete sahne olan, birbirinden sıra dışı soruların yer aldığı bölümlerle temponun hiç düşmediği Zorlu PSM’nin sevilen YouTube programı “İbrahim Selim ile Bu Gece”nin bu haftaki konuğu Yasak Elma dizisinin Çağatayı’ı model ve oyuncu Berk Oktay oldu!

Müzikten, stand-up’a, mizahtan güncel konulara kültürün her alanına dokunan ve her anı eğlence dolu dakikalara sahne olan Zorlu PSM’nin sevilen programı Schweppes’in sunduğu “İbrahim Selim ile Bu Gece”nin konuğu yakışıklı oyuncu Berk Oktay oldu. Berk Oktay, ilişkisine dair özel anlardan kariyer yolculuğuna, çocukluk anılarından kişisel alışkanlıklarına kadar hayatına dair her şeyi “İbrahim Selim ile Bu Gece” programında anlattı.

“Çocukken çok yaramazdım yanlışlıkla evi yaktım”

Ankara doğumlu ve tek çocuk olan Berk Oktay, İbrahim Selim tarafından sorulan “Çocukken çok yaramaz bir çocukmuşsun ve hatta yanlışlıkla evi tamamen yakmışsın” sorusuna “O zamanlar dokuz yaşındaydım ve çocukken Bahçelievler’de tüm aile büyüklerimizle aynı sokakta otururduk. Bayram harçlıklarımın bir kısmı ile Kemal Sunal VHS kasetleri, geri kalanı ile mahalledeki büfeden havai fişek alırdım. Babam, evdeki somyanın örtüsünün saçak iplerini yakarak eşitlerdi hep. Aslında babamın daha en başta yapmaması gereken bir şeydi. Ben de tabii büyüğümden ne gördüysem onu yaptım. Aynı şekilde iplikleri kısaltmaya çalıştıktan sonra arkamı dönüp film izlemeye başladım. Bir anda arkamdan siyah dumanlar yükselmeye başladı ve ben alevi söndürmeye çalıştıkça daha da yayıldı. Hemen koştum, kaçtım ve dışarı çıkınca evin kapısı arkadan kapandı. Anahtar da yoktu ve ev haliyle yanmış oldu. Ev de kiraydı üstelik. Ama babam bana kzımadı ve hatta akşam, o yanan somya üstünde havai fişekler patlatıp eğlenmiştik.” diyerek çocukluğuna dair anısını tüm samimiyetiyle İbrahim Selim’e anlattı.

“Uzlaşamayacağın konusunda uzlaşmak çok önemli”

Berk Oktay, programın sevilen bölümü “Gözlerimin İçine Bak”ta İbrahim Selim’in “En son ilişkin sana neyi öğretti?” sorusuna “Çok net bir şey söyleyeyim; şuanda çok güzel giden bir ilişkim var. Kırk yaşımın içerisindeyim ve sevgilim bana birgün bir şey söyledi ve söylediğini anlamam uzun sürdü. Herkese de bunu tavsiye edebilirim. Bana ‘Uzlaşamayacağımız konusunda da uzlaşmamız lazım’ diye bir şey söyledi. Çünkü ben fikrini fazlasıyla kabul ettirmeye çalışan ve dikte eden biriydim. Bana bu konuyu sabırla ve zamana yayarak güzelce öğretti ve bundan çok mutlu oldum. İnanın bu şekilde ilişki de toparlanıyor, birçok şeyi kafaya da daha az takıyorsunuz. O kadar doğru bir şey ki bu. Çünkü insanlar uzlaşamayabilirler. Sonuçta ben siyahım, o beyaz… Zaten kadın-erkek bambaşka canlılar. İnsanlar birbirine fikrini dikte etmeye çalıştığı zaman ilişkiler bozuluyor. Dikte etmek yerine fikrini söylüyorsun, karşıdaki de fikrini söylüyor ve ‘tamam anlaşamayacağız bu konuda’ diyerek anlaşamadığın konusunda anlaşıyorsun. Bu sebeple uzlaşamayacağın konusunda uzlaşmak çok önemli diye düşünüyorum.” cevabıyla İbrahim Selim ve stüdyodakileri oldukça etkiledi.

“İstanbul’daki tüm ajanslarda şansımı denedim hiç kimse ilgilenmedi”

Berk Oktay, “Modellik mesleğine on yedi yaşında başlamışsın, modellik ile nasıl ilişki kurdun?” sorusunu soran İbrahim Selim’e “Bilirsiniz 90’larda çok revaçta olan bir meslekti modellik. Ben Kenan İmirzalıoğlu, Burak Hakkı, Atilla Saral gibi abilerimle büyüdüm ve ondan sonra merak saldım. Annem de babam da sağolsunlar çok destek oldular. İstanbul’daki tüm ajanslarda şansımı denedim ama hiç kimse ilgilenmedi en başta. 2001 senesinde Best Model yarışmasına katıldım ve Uğurkan Erez ile İstanbul’daki defilelerde çalışmaya başladım. 2003’te Best Model birincisi olduktan sonra yurt dışı kariyer serüvenim başladı. Milano, Güney Kore, Dubai ve Tokya’da uzun yıllar çalıştım ve Tokyo’dan sonra kariyer yolculuğuma İstanbul’da devam etmeye karar verdim. Bir arkadaşımın vesilesi ile Türker İnanoğlu ile tanıştım ve Türker abi bana ‘Önce kamera arkasını öğreneceksin.’ dedi. Bu önerisi  gerçekten de çok faydalı oldu. Yani ben biraz tersten gitmiş oldum. Sonra zaten çok büyük isimlerle çalışma ve birçok şeyi öğrenme fırsatım oldu. Oradan da oyunculuk kariyerim ilerlemeye başladı.” cevabıyla İbrahim Selim’e kariyer yolculuğunun detayları hakkında dürüst açıklamalarda bulundu. 

Birçok kişi midede ekşime ve şişkinlikten şikayet eder ancak çok fazla ciddiye almaz. Aslında mide kanseri buna benzer belirtilerle geliyorum der. 

İstinye Üniversitesi Liv Hospital Bahçeşehir Gastroenteroloji Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Ümit Koç, mide kanseri ile ilgili doğru bilinen yanlışları anlattı.

Mide kanseri erkeklerde akciğer, kolon ve prostat kanserinden sonra 4. sırada, kadınlarda ise meme ve akciğer kanserinden sonra 3. sırada görülen bir sindirim sistemi hastalığıdır. Daha çok 50-70 yaşları arasında ve erkeklerde görülür. Mide kanseri yüzde 80 civarında hiç belirti vermeden de ilerleyebilir, hazımsızlık, şişkinlik, bulantı, kusma, iştahsızlık ve karın ağrısı şikayetlerine de yol açabilir.

Peki, genetik faktörler dışında neler mide kanserine yol açar? Pet şişeler, damacana suları, kahve-çay gerçekten zararlı mı? Mide ilaçlarını ne kadar süre kullanmak gerekir? İstinye Üniversitesi Liv Hospital Bahçeşehir Gastroenteroloji Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Ümit Koç, merak edilen tüm bu soruların yanıtlarını verdi.

BU BELİRTİLER VARSA DOKTORA GÖRÜNÜN

Mide kanseri çok çeşitli belirtiler vererek ortaya çıkar. Bu belirtileri erkenden anlamak ve gerekli tanı yöntemleri ile hastalığın varlığını belirlemek tedavide en büyük adımdır. Bu nedenle aşağıdaki belirtilerin varlığı önemlidir: Kronik kansızlık, istenmeyen ani kilo kaybı, iştahsızlık, erken doyma, halsizlik, midede ekşime, yanma, bulantı, kusma, yutma güçlüğü, karında şişkinlik. Kansere neden olan faktörler değiştirilemeyen ve değiştirilebilir faktörler olarak ikiye ayrılabilir. Yaş, genetik yatkınlık, cinsiyet gibi faktörler değiştirilemeyen faktörlerdir. Değiştirilebilir olanlar ise sigara, alkol, beslenme, çevre kirliliği gibi faktörlerdir.

Genetik yatkınlık, ileri yaşta ve erkek olmak gibi değiştiremediğimiz risk faktörleri mide kanserinde rol almaktadır. Bunların dışında mide kanseri oluşumunda sigara ve alkol başta olmak üzere beslenme alışkanlıklarımız, obezite, hareketsiz yaşam tarzı ve çevresel kirlilik gibi değiştirilebilir faktörler de etkilidir.

HER 10 KİŞİDEN BİRİNDE BU BAKTERİ VAR!

Mide, sindirim sisteminin bir parçası olduğundan beslenme alışkanlıklarımızın sonuçlarına doğrudan maruz kalan bir organdır. Yapılan çalışmalarda tuzlu beslenme, özellikle tuzlanarak saklanmış yiyecekler, tütsülenerek saklanmış yiyecekler, mangal gibi alevde çokça yanmış yiyeceklerin tüketilmesinin mide kanseri riskini artırdığı bilinmektedir. Yine çok sıcak içme ve yeme alışkanlığı da mide kanserinde risk oluşturur. İşlenmiş etleri çok fazla tüketme (pastırma, sosis, sucuk ve jambon) bu etlerde 'nitrozaminler' denilen kimyasal maddeler bulunduğundan mide kanseri riskini artırır.

Kanada'da yapılan bir çalışma, Helikobakter Pilori (HP) bakterisi taşıyan kişilerde kanser riskinin çok daha fazla olduğunu göstermiştir. Helikobakter Pilori, mide yüzeyine yerleşip gastrite neden olan bir bakteridir. Toplumumuzun yüzde 10'unda görülmektedir. HP enfeksiyonu olan kişilerin yüzde 1'inde mide kanseri geliştiği bildirilmiştir. Bu nedenle tedavisi önemlidir.

SALAMURA GIDALAR RİSKLİ!

Salamura gıdaları çok tüketmek de riski artırabilir. İnsan metabolizmasında hücrelerin oksijen kullanımı sırasında normal olarak aktif oksijen radikalleri dediğimiz moleküller oluşur. Bu moleküller antioksidan moleküller ile yok edilirler. Eğer yok edilemezlerse DNA yapısını bozarak kanser oluşumuna neden olabilirler. En güçlü antioksidan molekülller C ve E vitaminleridir. Antioksidanlar taze sebze ve meyvelerde, tahıllarda, baharatlarda ve çay, kahve gibi içeceklerde bol miktarda bulunur.

Kahve günümüzde çokça tüketilen içerisinde başta kafein, antioksidanlar olmakla birlikte yaklaşık bine yakın aktif madde bulunan bir içecektir. Birçok şekilde hazırlama yöntemi bulunmakta ve her yöntemde içerisindeki maddelerin etkinliği değişmektedir. Bu nedenle araştırmalarda bir standardizasyon yapmak zor olduğundan farklı sonuçlar ortaya atılmıştır. Günümüzde yapılan çalışmalarda kahve tüketiminin kansere yol açtığını söylemek yanlıştır. Tam tersine kahvenin kanserden koruyucu olduğunu gösteren çalışmalar olsa da, bunun ne derece doğru olduğu ileride çalışmalarda ortaya çıkacaktır.

ZARARLI DEMEK İÇİN 1 GÜNDE 60 DAMACANA İÇİLMELİ!

Plastik ambalajlarda, pet şişelerde ve damacanalarda Bisfenol A (BPA) maddesi üretim aşamasında kullanılmaktadır. Bu madde insan ve hayvan deneylerinde gösterildiği üzere yüksek dozlarda hormonal etkilere neden olabilmektedir. Ancak bu etkisinin ortaya çıkması için çok yüksek dozlarda alınması gerekir. Bu nedenle özellikle yeni doğanlarda en kötü durum senaryosu göz önüne alınarak biberonlarda kullanımı yasaklanmıştır. Ancak Hacettepe Üniversitesi Gıda Araştırma Merkezi'nde polikarbonat damacana ambalajları ile ilgili yapılan araştırma sonuçlarına göre Bisfenol A (BPA) maddesi, tabiatta her yerde vardır. Bu maddenin insan sağlığına zarar veren hale gelebilmesi için damacanaların 35 derece sıcaklıkta 60 gün süreyle bekletilip, bir kişi tarafından günde en az 60 adet damacananın içilmesinin gerektiği belirtilmektedir.

Pet şişe üretiminde kullanılan bir diğer madde ağır metal olan antimondur. Bu madde pet şişelerdeki su içerisinde çözünebilmekte ve insan vücuduna geçebilmektedir. Antimon bileşikleri doğada da olan bir ağır metaldir. Yapılan çalışmalarda ısıya maruz kalmış pet şişe içerisindeki sudaki miktarı ısı ile artmaktadır. Ancak güvenli miktar olarak belirlenmiş sınırı geçememektedir. Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda plastik şişeler içindeki suların insan sağlığına zararlı etkileri olduğunu gösteren etkili bir kanıt bulunamamıştır. Cam şişe, içindeki su ile etkileşimi en az olan bir maddedir. Ancak cam şişelerin dezenfeksiyonu daha zordur. Bu nedenle bakteriyel enfeksiyona yol açmamak için dikkatli bir biçimde kullanmadan önce dezenfekte edilmelidirler.

MİDE İLACINI 5 YILDAN FAZLA KULLANMAYIN

Mide koruyucu olarak günümüzde kullanılan en etkin ilaçlar proton pompa inhibitörü (PPI) olarak adlandırılan ilaçlardır. Bu ilaçlar reflü ve gastrit tedavisinde mide asit salgısını azaltmak amacıyla kullanılır. Mide asidinin yok edilmesi midede olmaması gereken bakteriyel çoğalmaya sebep olabilir. Bu ilaçların mide kanserine neden olduğunu söylemek için daha fazla çalışmaya gerek vardır. Yine de 5 yıldan uzun süre kullanılması önerilmemektedir.

Mide kanseri tedavisi günümüzde mümkün olan bir hastalıktır. Buna rağmen teşhis konulan ve tedavi edilen mide kanserli hastaların yüzde 50'sinin tedavisi başarısız olmaktadır. Bunun en büyük nedeni ise tanının geç konmasıdır. Her kanserde olduğu gibi mide kanserinde de erken tanı ile yüksek tedavi başarısı sağlanabilmektedir. Bu yüzden özellikle 40 yaşından sonra, mide kanseri ile ilgili bulgular olmasa bile endoskopi ile mide iç yüzeyi incelenmelidir.


Dünyanın önde gelen seyahat ve konaklama ürünü tedarikçilerinden MetGlobal şirketler grubunun, global seyahat sektörü profesyonellerine teknoloji ve rezervasyon çözümleri sunan markası HotelsPro, yaz dönemi için dünyada ve Türkiye'de tarihi yapısı, mutfak kültürü ve modern ile gelenekseli birleştiren kent hayatıyla öne çıkan alternatif turizm merkezlerini açıkladı.

İşte yurtdışında yaz tatilinde hem dinlenip hem de eğlenebileceğiniz alternatif turizm merkezleri:

Cancun
Cancun Meksika'nın karayipleri olarak nitelendiriliyor. Yucatan Yarımadası üzerinde Quintana Roo eyaletinde yer alan bu büyüleyici kıyı şehri, yaz seyahatlerine davetiye çıkarıyor. Cancun; Mayalara ait mimari kalıntıları, pırıl pırıl denizi ile vazgeçilmez turistik noktalar arasında yer alıyor. Quintana Roo Eyaleti özellikle sahip olduğu plajıyla yaz tatili severler için daha da tercih edilir hale geliyor.

Mostar
Bosna Hersek'in Hersek bölgesinde bulunan Mostar, tarihi yapısıyla ve yaşanan iç savaş sonrasında yapılan restore işlemleriyle dünyanın desteğini almış önemli tatil noktaları arasında yer alıyor. İç savaş esnasında yıkılan ve yeniden inşa edilen Mostar Köprüsü, göze çarpan mimarisiyle dikkatleri çekiyor. Akdeniz tipi iklime ve dinlendirici bir yapıya sahip olan şehirde Osmanlı mimarisini görmek mümkün.

Brugge
Brugge Belçika'da yer alan önemli seyahat noktalarından. Şehrin turistik özelliği ise sunduğu ün kazanmış lezzetli çikolataları, rahibe işi olarak anılan dantelleri ve kanalları. Orta Çağ'dan kalma bir mimari yapıya sahip olan kentte gezintiye çıkmak ziyaretçilerine ayrıcalıklı bir deneyim katıyor. Denize olan yakınlığı ile bir liman kenti de olan Brugge aşıklar bölgesi olarak da anılıyor.

Santorini
Akdeniz'in önemli seyahat lokasyonları arasında yer alan ve Yunanistan'ın güneyinde kalan bu ilginç görünümlü ada volkanik olması ile biliniyor. Kızıl toprağı ve dikey yapısıyla göze hitap eden ada, denize bakan birbirinden şık teraslı mekanları, eğlence hayatı, rengarenk sokakları, mavi çatılı beyaz evleri ve son derece lezzetli mutfağıyla ziyaretçilerini bekliyor.

Marakeş
Atlantik ile Fas arasında kalan Marakeş, Fas'ın ilk başkenti olarak biliniyor. Toprağın rengi nedeniyle kızıl rengin hakim olduğu şehir, Berberi dilinde "Tanrının Ülkesi" anlamına geliyor. Geniş bir ticaret pazarına sahip olan şehir dünyanın en hareketli noktalarından biri durumunda. Şehrin genel meydanı olan Djemaa el Fna açık hava restoranları, akrobatları, hikaye anlatıcıları, dansçıları ve müzisyenleri ile dikkat çekiyor.

Yaz tatilini yurtiçinde geçirmek, güneşin, doğanın ve tarihin tadını Türkiye içinde çıkarmak isteyenler için öne çıkan turizm merkezleri ise şu şekilde:

Kabak Koyu
Muhteşem bir doğa tatili tercih edenler için Kabak Koyu Fethiye'de bulunuyor. Son derece leziz yemekleri, ağaç evlerde doğayla içi içe tadabileceğiniz bu tatil harikası diyar, seyahat severlere unutulmaz anlar vadediyor. Zamanın durduğu koyda şehir gürültüsünden uzak kaliteli vakit geçirmek mümkün. 20'den fazla kamp alanının bulunduğu bölgede, turkuaz deniz severler 1987'den beri tatil yapma fırsatını yakalıyor.

Safranbolu
Karabük ilçesinin turistik bölgesi sayılan Safranbolu, klasik Osmanlı şehri mimarisine sahip. Evleri ile anılan ilçe, adını bölgede nadir olarak yetişen safran bitkisinden alıyor. Bölgenin ünlü evleri toplumun kültürünü ve yaşama biçimini yansıtan bir mimarlık içeriyor. Geçmişten günümüze Safranbolu, çok sayıda uygarlığa ev sahipliği yapmış olması dolayısıyla hamam, cami, çeşme, köprü ve konaklarıyla ziyaretçileri kendine çekmeye devam ediyor.

Eski ve Yeni Mardin
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin yukarı bölümüne kurulu şehir, eski ve yeni Mardin olarak ikiye ayrılıyor. Eski Mardin, tarihi yapısı ve eski taş yapı evleri, Yeni Mardin ise deneyimleyebileceğiniz restoranları ile dikkat çekiyor. Mardin merkezinde gezilmesi önerilen yerler arasında Ulu Camii, Zinciriye Medresesi, Kasımiye Medresesi, Sabancı Müzesi, Latifiye Cami, Mardin Müzesi, Kırklar Kilisesi, Fırfırlı Cami, Bakırcılar Çarşısı bulunuyor. Bunların dışında Mardin Kalesi, Dara Harabeleri, Deyrulzafaran Manastırı, Gurs Vadisi ve Revaklı Çarşı da Mardin'de görülebilecek yerler arasında.

Ayder Yaylası
Rize'nin Çamlıhemşin ilçesinin yakınlarında bulunan Ayder Yaylası geçmişte kaplıcaları ile dinlenme alanı olarak kullanılmıştır. Bölge türlü hastalıklara iyi gelecek nitelikte suya sahip olması, yemyeşil doğası ve bol oksijenli atmosferiyle tatil severler için ilgi çekici bir nokta. Ayder Yaylası'na gelmişken mutlaka muhlamadan tatmayı ihmal etmeyin.

Germencik
Ege Bölgesi'nin ilçelerinden Germencik, Büyük Menderes Ovası'nın bulunduğu bölgede yer alıyor. İncir, zeytin, tahin ve helva Germencik bölgesindeki üretim evlerinde hazırlanıyor. İlçe aynı zamanda Alangüllü, Çamur ve Gümüş Kaplıcaları ile de biliniyor. Müstakil evleriyle dikkat çeken Germencik, kuzeyinde Aydın Dağları ve güneyinde Menteşe Dağları ile birden çok turistik noktaya ulaşım kolaylığı ile de biliniyor.

Tokyo, Sao Paulo, New York… Milyonlarca insana ev sahipliği yapan kalabalık şehirler, sadece insanların yaşadığı yer olmaktan çok daha fazlasını sunuyor. Seyahat sitesi momondo.com.tr, gürültü ve keşmekeş yanında barındırdıkları zenginliklerle görülmeye değer şehirler rehberi hazırladı. İşte dünyanın en kalabalık şehirleri!

Her ne kadar milyonlarca insana ev sahipliği yapsalar da bazı şehirler sadece insanların yaşadığı yer olmaktan çok daha fazlasını ifade eder. Tokyo'dan Sao Paulo'ya New York'tan Mexico City'e birçok kalabalık şehir, kargaşa, gürültü ve keşmekeşin yanında görülmeye değer birçok zenginlik de barındırıyor. Seyahat sitesi momondo.com.tr, 11 Temmuz Dünya Nüfus Günü arifesinde yoğun nüfusları ile olduğu kadar güzellikleri ile de öne çıkan şehirlerden oluşan bir rehber hazırladı. İşte milyonluk nüfuslarına rağmen dünyanın göz bebeği olan şehirler…

TOKYO, JAPONYA
"En kalabalık şehirler" söz konusu olduğunda ilk akla gelen şehirlerden biri 38,1* milyonluk nüfusu ile Tokyo. Ancak tüm kalabalığa rağmen Japon kültüründeki hoşgörü ve nezaket Tokyo'yu ziyaret edilecek yerlerin başına taşıyor. Neon ışıklarıyla bezenmiş caddelerinden, tapınaklarına, ulusal parklarından mutfağına benzersiz bir kent... Şehrin tüm kalabalık caddelerinin ve gökdelenlerinin verdiği hareketliliğin aksine, sanki o dünyadan apayrı duran dinginliğiyle dikkat çeken Kitanomaru Park ile Tokyo'nun en eski Budist tapınağı Senso-Ji ise görülmesi gereken yerler listenize mutlaka girmeli. Yerel birine favori sushi restoranını sorup, Japon mutfağının en lezzetli örneklerini tatmayı da unutmayın.

SAO PAULO, BREZİLYA
Dansın, müziğin ve festivallerin şehri Sao Paulo 21,2* milyon kişiye ev sahipliği yapıyor. Plajı bulunmaması sebebiyle kültür-sanat, yemek ve gece hayatı ile öne çıkan Güney Amerika'nın gözde kenti, gezginlere birçok alternatif sunuyor. Onlarca müze bulunan şehirde, sanatseverler için önerimiz, sanat kütüphanesi ile yaklaşık 8 bin objeyi barındıran, Güney Amerika'nın en meşhur müzelerinden Museu de Arte de Sau Paulo. "Hem sanat hem doğa" diyorsanız Ibirapuera Park'ında muhteşem bir müzik performansı izleyebilir ya da 1.5 milyon metrekarelik parkın bir köşesine çekilerek uzun süredir okumak istediğiniz bir kitaba dalabilirsiniz.

MEXİCO CİTY, MEKSİKA
Kuzey Amerika'nın en eski şehirlerinden biri olan Mexico City'de 21,1* milyon kişi yaşıyor. Yıllar boyu Aztek Uygarlığının başkenti olarak kullandığı şehir tarih severler için biçilmiş kaftan. Bol baharatın ve acı biberin kullanıldığı lezzetli mutfağı ile de öne çıkan şehirde 40 binden fazla restoran bulunuyor. Sokaklarda çalan yerel müzik keyfini çıkarırken bir şeyler içip "tacos" atıştırabilirsiniz. Her daim neşeli insanları ve danslarıyla Latin Amerika'nın en ilgi çekici yerlerinden biri olan şehir, köylerinden mağaralarına keşfedilecek onlarca deneyim sunuyor.

NEW YORK, AMERİKA
Barındırdığı çeşitlilik ile dünyanın en kozmopolit şehirlerinden biri olan New York'ta 18,6* milyon kişi yaşıyor. "Dünyanın Başkenti" ya da "Uyumayan Şehir" olarak da bilinen şehir, zengin içerikli müzeleri, ihtişamlı gökdelenleri, her ülke mutfağını bulabileceğiniz restoranları ve alışveriş bölgeleri sayesinde her yıl milyonlarca gezgini ağırlıyor. Özgürlük Anıtı, Times Meydanı, Empire State ve Rockefeller binaları ve Ulusal 11 Eylül Anıtı'nı ziyaret edebilirsiniz. Alışveriş tutkunları için önerimiz ise Soho, 5. Cadde. Kent tarihini ve içinde barındırdığı kültürleri öğrenmek istiyorsanız Chinatown ve İtalyan Mahallesi gibi bölgeleri görmenizi tavsiye ediyoruz. Sanatseverler için birçok müze alternatifi bulunan şehirde Brooklyn Köprüsü ve Grand Central Terminali de görülmesi gereken yerler arasında.

KAHİRE, MISIR
Mısır'ın tarihteki en büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış, gizemli şehri Kahire, 19,1* milyonluk nüfusa sahip. Dünyanın Yedi Harika'sından biri olarak kabul edilen piramitlere ev sahipliği yapan şehrin her köşesi tarih boyu süregelmiş birçok medeniyetin geçmişine ışık tutuyor. Tutankamon hazineleri, heykeller, mumyalar ve sayısız değerli eseri ziyaret ettikten sonra Nil nehrine karşı yemek yemeyi unutmayın!

* Kaynak: United Nations, Department of Economic and Social Affairs, Population Division (2016). The World's Cities in 2016 – Data Booklet (ST/ESA/ SER.A/392).