Sevdik Sevdalandık’tan sonra sizce bir daha o kadar güçlü bir çıkış yakalayabildiniz mi?
- Aslında sonraki albümlerim daha çok sattı. Ama ilk çıkışım o şarkıyla olduğu için, sanki daha sonra olmamış gibi algılanıyor.
Yeni şarkınız ‘Yeniden’in sözleri sanki yeniden doğuşunuzu anlatıyor...
- Evet. Bu planlanmış bir şey. Şehrazat kardeşimin hastalığında destek amaçlı mesaj yolladı. Sonra bir araya geldik ve “Gerçek Reyhan Karaca’yı içinden çıkarmalıyız” dedi. Sesime uygun bir şarkı yazdı. Ardından aramızda bir ruh bütünlüğü oluştu ve imajımdan müziğime bu iş prodüksiyona dönüştü. Bir maksi single hazırladık. Zaten albüme giren herkes bir şekilde bana yardımcı olmak istedi.
Neden?
- Aslında moral desteğiydi. Çok zor günler geçiriyordum, işimle alakalı hiçbir şey yapmamıştım. Konserlere bile gidemiyordum. Gittiklerime de izleyicilerin dualarını almak için giderdim. Basın da üstüme geliyordu. Kardeşimin hastalığını bile kullandığımı söylediler.
Hastalığı reklam olarak kullandığınızın söylenmesi nasıl hissettirdi?
- Hayatımda hiçbir şeyi reklam olarak kullanmadım. Yoğun bakım kapısında derin bir kuyuya bağırır gibi bağırıyordum. Kolay şeyler değildi. Bu tip yorumları okumak kopma noktam oldu. İçime döndüm. Bana yapılacak en kötü şey buydu. Bu röportajdan sonra köşe yazarları beni yine topa tutacak ama acımı anlatmamı, derdimi insanlarla paylaşmamı doktorum istedi. Çünkü sakinleştirici kullanmıyorum.
Albümdeki diğer bir şarkı ‘Hayat arkadaşım’. Kime sesleniyorsunuz?
- Ben o şarkıyı kardeşim Fatih’e söyledim. Okurken içimde hep onu hissettim.
BABADAN OĞLU GEÇEN HASTALIK
Kardeşinizi kısa bir süre önce kaybettiniz. Bu durumla nasıl başa çıkıyorsunuz?
- Çok büyük bir travma yaşadım. Antidepresan almayı reddettim. Doktor “Evde oturup içine kapanma” dedi. Bazı şeyleri unutmak için en iyisi kendime işime vermek. Bir de yaşadıklarımı sosyal sorumluluk projeleriyle artıya çevirmek istiyorum.
Kaç yıl hastalıkla mücadele ettiniz?
- 2.5 sene. Kıkırdak kanseriydi. Aslında doktorların verdiği yanlış bilgilerle bu iş kansere döndü. Çocukluğundan beri vücudunda kemik büyümeleri vardı. Bunları sadece kemik büyümesi sanıyorduk ama tümör büyümeleriymiş. Öğrenmekte geç kaldık.
Hastalıkla ilgili çok şey öğrendiniz mi?
- KİTDER’i (Kemik İskelet Tümörleri Derneği) kurduk. Yaşadıklarımdan sonra tıp fakültesi mezunu gibi oldum. Ders çalışır gibi hastalığı adım adım öğrendim. Birçok doktorla tıp diliyle konuşabilecek duruma geldim. Örneğin bu hastalığın bir erkekten diğerine geçtiğini öğrendim.
Ailenizde daha önce de mi bu hastalığa yakalanan vardı?
- Hayır. Babamı da kanserden kaybetmiştim ve toparlanmam yedi senemi almıştı. Ama bu hastalığın ailede bir erkekten geçtiğini bilmiyorduk. Kim bilir kaç nesil önce vardı... Bundan sonra benim kendi çocuğuma da çok dikkat etmem gerek.
EMEKLEYEN BİR ÇOCUK GİBİYİM
Doktorlar ümit veriyorlar mıydı?
- Şimdiye kadar dünya üzerinde sadece üç kişide tespit edilebilen bir hastalık. Diğer iki hasta da ölmüş. Agresif bir tümördü. Akciğerdeki 4 milimlik tümör bir haftada 10 milime çıkıyordu. Tümör ameliyatlara direnç gösteriyor, kemoterapilere cevap vermiyordu. Kardeşimin bünyesiyle adeta oyun oynadı. Neyse ki kanser hastası gibi zayıflayarak, güçten düşerek bir hayat geçirmedi.
Bu geçen sürede hayatınızı tamamen değiştirdiniz. Evinizi taşıdınız, işlerinizi durdurdunuz, özel hayatınız yok oldu...
- Hayatım bambaşka bir şeye dönüştü. Sevdiklerimle görüşemedim. Aşk falan zaten yoktu. Bütün zamanımı kardeşimle paylaşıyordum. Arkadaşlarımdan çok, çevremde doktorlar vardı. Evi hastaneye taşıdık diyebilirim. Aylarca hastanede kaldık. Sonra onu eve getirdiğimizde odasını, yatağından hemşiresine kadar hastane gibi tasarladık. Bizim hayatımız ikinci plandaydı. Ama kardeşim kolay bir hastaydı. Tedavileri reddetmedi. Bize hayatı zorlaştırmadı. Ondan hayatımda neleri ön plana almam gerektiğini öğrendim. Örneğin iş, para, aşk üçlüsünden birini seç deseler, aşk derdim. Şimdi anladım birinci sırada sağlık var. Paranız olsa da olmasa da sağlığınızı kaybedince her şey yok oluyor.
Şimdi hayatınız nasıl?
- İnanılmaz boş. Emekleyen bir çocuk gibiyim. Her şeye sıfırdan başlıyorum. Bazen gece uyanıp onun seslendiğini duyuyorum. Beynim kabul etmiyor. Ben zorlu bir sınavdan geçtim. Bunun sonunda canımın yarısını verdim. Yaşasaydı ömrünün sonuna kadar ona bakardım. Ama Allah’a isyan etmeyeceğim. Bu da benim misyonum artık.
İKİZ KULELERİ ÖNCEDEN GÖRDÜM
Sizin yıllar önce uzaylılarla temasa geçme olayınız vardı...
- Ben o zamanlar kendimi doğru anlatamadım. Orada amacım insanları bilinçlendirmekti. Ama hazır değilmişiz. Bu meseleyi kendi içimde halledeceğim.
Kaç yılındaydı?
- 1999’da. Sabah karşı yaşandı. Ama bu meseleye girmek istemiyorum. Benim gibi kaçırılma vakası olarak tanımlanan vakalar var. Onların arasındayım. Hipnoza gireceğim. Ve rüya mı, değil mi anlayacağım. Veriler yaşadıklarımın rüya olmadığını gösteriyor.
Altıncı hissinizin çok güçlü olduğunu da duydum...
- Evet. Çocukluğumdan beri. Annemde de var. Kardeşimin cenazesini beş yıl önce rüyamda gördüm. Akciğer kanserinden ölmüştü. O zaman kardeşime sigarayı bıraktırmıştım.
Uzun zaman sonrasını mı görüyorsunuz, yoksa iki gün sonrası da rüyanıza giriyor mu?
- Hepsi olabiliyor. Rüyamdaki bazen kötü şeylerin simgesi oluyor. Örneğin diş dökülmesi, asansörde aşağıya inmek gibi...
Bu durum sizi korkutmuyor mu?
- Hayır. Yaradılış bu. Deprem olmadan depremi gördüm. İkiz Kuleler olayını üç ay önce gördüm. Sürekli kuleye çarpan bir uçak vardı. Ama olayın üstüne gitmiyorum. Sadece yakın çevreme anlatıyorum. Sanki anlatırsam gerçek olacakmış gibi geliyor.
Size yaklaşmaya korkanlar var mı?
- Hayır. Bunları yaşayan milyonlarca insan var. Uzaylılarla temasa geçip içinde bir çiple dolaşanlar bile var. Ayrıca uzaylılarda müthiş bir sevgi hissettim. Keşke yine olsa.
Sizde çip var mı?
- Bilemiyorum. Olabilir. Her şeyi hatırlamak mümkün değil. Belki sen de kaçırıldın ama hatırlamıyorsun.
0 Comments:
Gelişmemiz için yorumlarınız bize yön gösterecek. Teşekkür ederiz.